Artık hiç emin değilim duygularımın varlığından.Ya da genel anlamda 'duyguların varlığından' mı demeliyim? Bana özel bir durum olduğunu düşünmüyorum açıkcası, ya siz? Sizi duyguların insan kontrolünden bağımsız hareket ettiğine inandıran nedir? Aşık mısınız ya da aşık mıydınız? En yakın arkadaşınızın ihaneti ile nefret mi kusmaya başladınız çevrenize ? Annenize babanıza karşı olan kızgınlıklarınız kırgınlıklarınız mı sizi inandırdı bu teze?
Çok uzun zaman olmadı aslında duyguların varlığından şüphe etmeye başladığım. Hissetmek ve hissedilmek için yaşadığımı yoğun olarak 'hissettiğim' zamanlar çok yakındı aslında. Obsesif bir şekilde hissetiklerime takılıp kalıyordum.Bir duygu üzerinde fazla yoğunlaştığımda etrafımda olanları duymuyordum görmüyordum adeta.Top patlasa duymaz dedikleri türden işte.Hani klasik tabirle 'aşık olduğunuzda gözlerinizin kör olması'na benziyor biraz.Aşkla pek de alakası yok aslında. Özlediğimi hissedip özlendiğimi hissetmek istiyordum biraz belki. Böyle boşluğa düştüğünüz anlarda ilk sarıldığınız şey zaaflarınız olur.Bu genelde aşık olduğunuz kişi ya da yakın arkadaş çevrenizdir. Ama %98 aşkla ilgili olduğunu söyleyebilirim sanırım.Bence siz de katılıyorsunuz bu konuda bana.Her neyse.
Şimdi biraz dışardan bakalım olaya.Sizin tabirinizle benim yaptığım iş 'bekara karı boşamak' olduğundan demesi kolay diyeceksiniz,olsun ben yine de söyleyeceğim.Özlediğiniz,kırıldığınız ya da en hassas şekilde incindiğiniz olumsuz duygularınızı kafanızı meşgul edecek işleriniz,planlarınız ve amaçlarınız olmadığı durumlarda yaşarsınız.Genel tabirle akıl, kalp çelişkisi ile alakalı belki de. Aslında kalbin kontrolü akıldadır.Ya da daha düzgün bir tabirle akıl genelde ağır basar. Kafanız bir işle konuyla çok meşgulken özlemezsiniz pek fazla, günlerinizi saatlerinizi üzülerek, melankolik bir havada geçirdiğiniz o şey her ne ise, kafanızın meşgul ve yoğun olduğu anlarda geri planda kalır. İşte bu yüzdendir sevgilisinden ayrılan, yakın arkadaşıyla küsen ya da ailesi ile tartışan kişinin kafasını dağıtmak için yeni uğraşlar arama çabası.
Bizlerin 'duygu' diye adlandırdıkları kavramlar ve hislerin o 'özlem, kırgınlık..' gibi olumsuz olanları bir şeylerin eksiklerinde çıkan boşluklardan sızar atmosfere.
Üniversitede ailede bağımsız bir hayat kurma hayali vardır.Bu konuya nereden girdin sen hala ailenle yaşıyorsun diyebilirsiniz.Bir şeyi bilmek için yaşamaktan başka şeyler de önemli olabilir.Gözlemlemek mesela.Neyse, Ailesinden bağımsız yaşamaya en meğilli, aile özlemi çekmeyen tabiri caizse ana kuzusu olmayan tipler bile ilk başlarda bir durgunluk ve burukluk hissederler. Çünkü bu başları ilk sıkıştığında 'yurt, okul, ders, harçlık, fatura...vs' gibi problemlerle karşılaştıklarında çözüm bulamama halleri garip bir şekilde anne baba özlemine dönüşür.Aslında bu anne babaya değil, anne babanın ona sağladığı kolay ve hazır hayata olan özlemdir.
Bir başka açıdan bakalım bir de.Politikacılar,devlet adamları, iş adamları ve buna benzer resmi işlerde çalışan insanlar topluluk önünde ya da iş ortamında hep ciddi, duygusuz, mahkeme duvarı gibi suratları ile hatırlanırlar. Onları takım elbiseleri ve ciddi bakışları ile görenler hayatlarının geri kalanında da öyle sanarlar. Diğer insanlara göre daha resmi ve ciddi işlerde çalışanlar için bu hem biraz profesyonel olma yetisi getirir hem de biriktirme denen dezavantaja neden olur.
Peki nedir bu biriktirme? İnsanların hissetiklerini dışa vurmalarının rahatlattığı söylenir hep.Ya sözle, ya yazı ile, şarkı ya da resim ile.Resmi ve ciddi işlerde çalışan insanlar bunu iş ortamlarında elbette yapamazlar.En zor günlerini geçirirkenki ile, en mutlu anlarındaki ifadeleri ve tavırları bile aynı olmalıdır.Biz onları öyle biliriz çünkü.Kimse dünyanın en önemli şirketlerinin müdürlerini toplantıda bacaklarını masaya atmış iş ortağıyla şakalaşırken düşünmez değil mi? Bir ressamın müzisyenin aksine yaptığı iş onu duygusal açıdan deşarj etmez.Hislerini biriktirme ya da saklama yetisi, ele geçirdikleri ilk gayriresmi veya ciddiyetsiz ortamda biriken duygusal yoğunluğun su yüzüne çıkmasına neden olur.
Şimdi diyeceksiniz hem hisler yok dedin, hem de yaptığımız işe, hayat tarzımıza göre hislerimizi dışa vurumdan bahsettin, sen hangisini düşünüyorsun, çelişmedin mi şimdi? diyeceksiniz biliyorum. Ama ben bilim adamı değilimki. Benim rasyonel sonuçlarım yok elimde.Biraz düşündürmek istedim sadece :)
Hissiz misiniz, his siz misiniz?
30.Temmuz.2010
01:27
Mine YAĞIZ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder